Osmanlı Geleneğinin Maneviyat Cephesi
Kurucusu Osman Gazi’nin mürşidi –ve kayınpederi- Şeyh Edebalı’dan  başlayarak Osmanlı geleneğinde maddi gücü temsil eden sultan ile  maneviyatı temsil eden mürşidler arasındaki ilişkiyi dile getiren o  kadar çok kaynak vardır ki tamamından söz etmeğe başlansa bir kitap  hacminde bir makale yazmak gerekecektir. Sadece ders kitaplarında bile  yer bulmuş olan Yıldırım Bayezid ile Emir Sultan, Fatih Sultan Mehmed  ile Ak Şemseddin arasındaki ilişkiye işaret etmek bu konuda yeterli bir  fikir verecektir. Bursa’dan Konya’ya, Kastamonu’dan Hacıbektaş’a nerede  bir evliya türbesi var ise orada bir Osmanlı Sultanı’nın elinin uzanması  ile gerçekleştirilmiş bir imar faaliyetine tanık olmamız Osmanlı  erkinin maneviyat büyükleri ile olan ilişkisinin büyük bir saygıyı dile  getiren ifade eden somut kanıtları olarak hâlâ ayaktadır.
‘Muhteşem Yüzyıl’ın ‘Muhteşem Pîrleri’
Kanûnî Sultan Süleyman döneminde yaşamış olan evliyaullahın isimlerini evliyâ hayatlarının derlendiği Şakâyık-ı Numâniyye, Sefînetü’l-Evliyâ gibi Tabakât kitaplarından (1)  izlemek mümkündür. Bunlar arasında arkalarında bıraktıkları manevî  mirasın bugüne kadar taşınması ile tanınan Sünbül Sinan Efendi, Merkez  Muslihiddin Efendi ve bu yazıda - Kanûnî Sultan Süleyman’ın süt kardeşi  olarak kayıtlara girmesi nedeniyle- özellikle vurgulamak istediğim  Beşiktaşlı Yahyâ Efendi isimlerini anmak gerekir. Kanûnî dönemi  İstanbul’unun en yaygın tarikatı olan Halvetiyye tarikatının önde gelen  isimleri olan Sünbül Sinan Efendi ve halefi Merkez Muslihiddin  Efendi’nin cenaze törenine ilişkin kayıtlar Kanûnî Sultan Süleyman’ın bu  pîrleri ile ilgisinin kanıtlarını sunmaktadır. Sünbül Sinân hazretleri,  Kanunî’nin tahta oturuşunun 9. yılında 1529 senesinde ve seksen  yaşlarında vefat edince cenâzesi Fâtih Câmiine getirildi ve Kanûnî’nin  Şeyhülislâmlarından Ahmed Şemseddin ibn Kemâl Paşa'nın imâmetinde  kılınan cenaze namazına binlerce İstanbullu yanında devlet erkânı da  katıldı. Cenaze namazı sonrasında İstanbul’daki irşad faaliyetini  sürdürdüğü Kocamustafapaşa’daki dergâhı ortasında kazılan kabri üzerinde  yaptırılan türbesi halen de İstanbul’un önemli ziyaretgâhlarından  birisi olarak bilinir.  Sünbül Sinan’ın halefi Merkez Muslihiddin  Efendi, kaynaklarda bizzat Kanûnî Sultan Süleyman’ın desteği ile  yaptırılan dergâhında irşad faaliyetini sürdürdükten sonra 1551 yılında vefat eder. Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi tarafından gasledilen cenazesinin getirildiği Fâtih Câmiinde, “Dünyâda riyâsız bir kimse olarak sadece bu Zât’ı görmüştük”  diyen Ebussuûd Efendi tarafından o zamana kadar misli görülmemiş bir  kalabalık cemaat ile cenâze namazı kılındı. Cemaatin kalabalıklığı  yüzünden, uzunca bir sürede, Topkapı surları dışında Kanûnî Sultan  Süleyman’ın annesi ‘Hafsa Sultan hayrâtı’ olarak yaptırdığı tekkedeki  kabrine ulaştırılabilen bedeni Ebussuûd Efendi eliyle defnedilir.  İstanbul’da hayatı adeta durduran bu cenaze törenlerine katılan devlet  erkânı başında Kanûnî Sultan Süleyman’ın yer aldığını tahmin etmek hiç de zor değildir.
Kanûnî ve Beşiktaşlı Yahyâ Efendi
Kanûnî’nin süt kardeşi olarak kayıtlara geçen Beşiktaşlı Yahyâ Efendi  arasındaki ilişkide kökleri tâa çocukluk günlerine kadar uzanan bir  dostluk saklıdır. Rivayetlere göre Trabzon’da aynı hafta doğan ve salihâ  bir hanım olması ile tanınan Yahyâ Efendi’nin annesinden ortaklaşa süt  emdikleri kaydedilen Yahyâ Efendi’ye Kanûnî  –ondan birkaç gün sonra  dünyaya gözlerini açtığı için- “ağabey” derdi.  Bu rivayetler  ötesinde bazı kayıtlar Yahyâ Efendi’nin devlet yönetimi ile ilgili bazı  konularda da “Cihan Sultanı” Kanûnî’ye müdâhil olabildiğini  göstermektedir.(2) Yahyâ Efendi’nin Hızır a.s. ile Kanûnî’yi bir araya  getirdiği hakkındaki menkıbe de bütün Türk coğrafyasındaki tasavvufî  çevrelere ve kitaplara yayılacak kadar şöhret kazanmıştır. (3)
Beşiktaşlı Yahyâ Efendi’nin Kırgınlığı ve Sonrası
İddialara ve daha önemlisi halkın genel kanaatine göre Hürrem Sultan’ın telkinleriyle Şehzade Mustafa’nın babası tarafından verilen emir ile boğdurulmasından sonra bir de annesi Mâh-ı Devrân hatun saray dışına çıkartılınca Yahyâ Efendi, Kanûnî Sultan Süleyman ile olan yakınlığına güvenerek, Mâh-ı Devrân Gülbahar  Hatun’u tekrar saraya alması, şefkat ve merhamet etmesi isteğinde  bulunan bir mektup yazar. Bu isteğine olumlu yanıt alamayan Yahyâ Efendi  bütün resmî görevlerini terk eder. Medresedeki görevinden ise 1553  yılında azlolunur ve günlük elli akçe ile emekli edilince de kendi  isteği ile Beşiktaş’ta kendi mülkü olan bağında inzivaya çekilir.
Kanûnî’nin,  malûm TV dizisi sayesinde herkesin ismini öğrendiği eşi  Hürrem’in 1558’deki vefatı sonrasındaki ömrünü, son 8 yıllık hayatını  dervişâne bir sâdelikle yaşayarak geçirdiği rivayet edilir. Bu dönemde  Kanûnî ile bir Kadirî-Nakşî dervişi olan Beşiktaşlı Yahyâ Efendi  arasında bir şeyh-mürid ilişkisi yaşayıp yaşamadığı meçhuldür. Bazı  kaynaklara göre üveysi bir mürşid olan Yahyâ Efendi’ye  intisâb ile seyr  ü sülûk yapan Sultan Süleyman sufiyâne şiirler de kaleme almıştır.  Manevi müşahadelere göre Beşiktaşlı Yahyâ Efendi’nin Kanûnî ile baş başa  sohbete çekilerek kendisine “Lafzâ-i Celâl” zikrini tarif ettiği  oda, bugünkü Yahyâ Efendi dergâhında mescid giriş kapısının sol  yanındaki kapı ile girilen koridorun sonundaki odadır. Bu oda ile ilgili  bir diğer rivayet Yahyâ Efendi ile Hızır a.s. sohbetlerinin de burada  yapıldığı hakkında olup günümüze kadar ulaşmıştır.
‘Muhteşem Yüzyıl’ın Âkıbeti
İlk iki bölümünün içerik analizine göre gösterim süresinin %90’ı  “kadın” ve “harem” sahneleri ile doldurulan malûm TV dizisinin sonraki  bölümlerinde senarist Meral Okay ile tarih danışmanı Erhan Afyoncu bir  şekilde Yahyâ Efendi’yi de kamera önüne, sahneye çıkarırlar mı?, yahut,  “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin ömrü ne kadar sürecektir?; bilemem. Fakat  bildiğim bir şey var ki, onlar ne uydururlarsa uydursunlar, ne  yaparlarsa yapsınlar, bu millet Kanûnî gibi Osmanlı sultanlarını  hataları ile birlikte âdetâ bir evliyâ olarak sevmeğe devam edecektir.
Beşiktaş’taki dergâhındaki türbesini her gün yüzlerce ziyaretçinin  himmet dilekleri ile ziyaret ettiği Yahyâ Efendi, maneviyat  dünyasındaki icraatını yapmağa devam edecek; üveysiyyet yolu ile halen  de sürdürdüğü irşadı ise -Allahu a’lem- kıyamet sabahına dek sürecek…
Blog Arşivi
- 
        ▼ 
      
2011
(29)
- 
        ▼ 
      
Ocak
(29)
- ALLAH'A DUA ETMEK
 - Kanûnî’nin Pîrleri veya ‘İhtişâm’ın Manevî Yüzü
 - İnsan Beyninin Enterasan Özellikleri
 - İDRİS ALEYHİSSLÂM
 - Kader hakkında
 - İsimlerse harlerin gizemi
 - Yeni Yahudi düzeni ve Tevrat Müslümanları
 - KURAN’DA TARİF EDİLEN DECCAL KARAKTERİ
 - DECCAL’IN ORTAYA ÇIKIŞI
 - ORİON GİZEMİ VE PİRAMİTLER
 - KISACA MAYALAR
 - 2012 FİLMİ
 - KIYAMET MELEKLERİ(LEGİON): İblis'in Yalanları!
 - KURANDA ŞEYTAN
 - NUH'UN GEMİSİ'NİN SON RIHTIMI
 - "TEVHİD", PUTPERESTLİĞE NASIL DÖNÜŞÜYOR?
 - İBRAHİM KAVMİ VE NEMRUT(NARAM-SİN
 - KUTSAL KİTAPLARA GÖRE KIYAMET ALAMETLERİ
 - ZÜLKARNEYN KİMDİR?. 3 .. 32 ZÜLKARNEYN KİMDİR? R...
 - ESMA ÜL HÜSNA
 - ŞEYTANIN HİLELERİ Muhyiddin’i Arabî
 - hayırlı hayırsız işler için gün ve saatleri;
 - Hadisler
 - nefs
 - Ladikli Hacı Ahmet Ağadan Kıssalar-5
 - Ladikli Hacı Ahmet Ağadan Kıssalar-4
 - Ladikli Hacı Ahmet Ağadan Kıssalar-3
 - Ladikli Hacı Ahmet Ağadan Kıssalar-2
 - Ladikli Hacı Ahmet Ağadan Kıssalar
 
 
 - 
        ▼ 
      
Ocak
(29)
 
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
24 Ocak 2011 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Bloğunuzda güzel ve iyi paylaşımlarınız var iceblue design firması olarak yorumlarınızın devamını bekleriz.
Yorum Gönder