Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Ocak 2011 Pazartesi

Kanûnî’nin Pîrleri veya ‘İhtişâm’ın Manevî Yüzü

Osmanlı Geleneğinin Maneviyat Cephesi
Kurucusu Osman Gazi’nin mürşidi –ve kayınpederi- Şeyh Edebalı’dan başlayarak Osmanlı geleneğinde maddi gücü temsil eden sultan ile maneviyatı temsil eden mürşidler arasındaki ilişkiyi dile getiren o kadar çok kaynak vardır ki tamamından söz etmeğe başlansa bir kitap hacminde bir makale yazmak gerekecektir. Sadece ders kitaplarında bile yer bulmuş olan Yıldırım Bayezid ile Emir Sultan, Fatih Sultan Mehmed ile Ak Şemseddin arasındaki ilişkiye işaret etmek bu konuda yeterli bir fikir verecektir. Bursa’dan Konya’ya, Kastamonu’dan Hacıbektaş’a nerede bir evliya türbesi var ise orada bir Osmanlı Sultanı’nın elinin uzanması ile gerçekleştirilmiş bir imar faaliyetine tanık olmamız Osmanlı erkinin maneviyat büyükleri ile olan ilişkisinin büyük bir saygıyı dile getiren ifade eden somut kanıtları olarak hâlâ ayaktadır.
‘Muhteşem Yüzyıl’ın ‘Muhteşem Pîrleri’
Kanûnî Sultan Süleyman döneminde yaşamış olan evliyaullahın isimlerini evliyâ hayatlarının derlendiği Şakâyık-ı Numâniyye, Sefînetü’l-Evliyâ gibi Tabakât kitaplarından (1) izlemek mümkündür. Bunlar arasında arkalarında bıraktıkları manevî mirasın bugüne kadar taşınması ile tanınan Sünbül Sinan Efendi, Merkez Muslihiddin Efendi ve bu yazıda - Kanûnî Sultan Süleyman’ın süt kardeşi olarak kayıtlara girmesi nedeniyle- özellikle vurgulamak istediğim Beşiktaşlı Yahyâ Efendi isimlerini anmak gerekir. Kanûnî dönemi İstanbul’unun en yaygın tarikatı olan Halvetiyye tarikatının önde gelen isimleri olan Sünbül Sinan Efendi ve halefi Merkez Muslihiddin Efendi’nin cenaze törenine ilişkin kayıtlar Kanûnî Sultan Süleyman’ın bu pîrleri ile ilgisinin kanıtlarını sunmaktadır. Sünbül Sinân hazretleri, Kanunî’nin tahta oturuşunun 9. yılında 1529 senesinde ve seksen yaşlarında vefat edince cenâzesi Fâtih Câmiine getirildi ve Kanûnî’nin Şeyhülislâmlarından Ahmed Şemseddin ibn Kemâl Paşa'nın imâmetinde kılınan cenaze namazına binlerce İstanbullu yanında devlet erkânı da katıldı. Cenaze namazı sonrasında İstanbul’daki irşad faaliyetini sürdürdüğü Kocamustafapaşa’daki dergâhı ortasında kazılan kabri üzerinde yaptırılan türbesi halen de İstanbul’un önemli ziyaretgâhlarından birisi olarak bilinir. Sünbül Sinan’ın halefi Merkez Muslihiddin Efendi, kaynaklarda bizzat Kanûnî Sultan Süleyman’ın desteği ile yaptırılan dergâhında irşad faaliyetini sürdürdükten sonra 1551 yılında vefat eder. Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi tarafından gasledilen cenazesinin getirildiği Fâtih Câmiinde, “Dünyâda riyâsız bir kimse olarak sadece bu Zât’ı görmüştük” diyen Ebussuûd Efendi tarafından o zamana kadar misli görülmemiş bir kalabalık cemaat ile cenâze namazı kılındı. Cemaatin kalabalıklığı yüzünden, uzunca bir sürede, Topkapı surları dışında Kanûnî Sultan Süleyman’ın annesi ‘Hafsa Sultan hayrâtı’ olarak yaptırdığı tekkedeki kabrine ulaştırılabilen bedeni Ebussuûd Efendi eliyle defnedilir. İstanbul’da hayatı adeta durduran bu cenaze törenlerine katılan devlet erkânı başında Kanûnî Sultan Süleyman’ın yer aldığını tahmin etmek hiç de zor değildir.
Kanûnî ve Beşiktaşlı Yahyâ Efendi
Kanûnî’nin süt kardeşi olarak kayıtlara geçen Beşiktaşlı Yahyâ Efendi arasındaki ilişkide kökleri tâa çocukluk günlerine kadar uzanan bir dostluk saklıdır. Rivayetlere göre Trabzon’da aynı hafta doğan ve salihâ bir hanım olması ile tanınan Yahyâ Efendi’nin annesinden ortaklaşa süt emdikleri kaydedilen Yahyâ Efendi’ye Kanûnî –ondan birkaç gün sonra dünyaya gözlerini açtığı için- “ağabey” derdi. Bu rivayetler ötesinde bazı kayıtlar Yahyâ Efendi’nin devlet yönetimi ile ilgili bazı konularda da “Cihan Sultanı” Kanûnî’ye müdâhil olabildiğini göstermektedir.(2) Yahyâ Efendi’nin Hızır a.s. ile Kanûnî’yi bir araya getirdiği hakkındaki menkıbe de bütün Türk coğrafyasındaki tasavvufî çevrelere ve kitaplara yayılacak kadar şöhret kazanmıştır. (3)
Beşiktaşlı Yahyâ Efendi’nin Kırgınlığı ve Sonrası
İddialara ve daha önemlisi halkın genel kanaatine göre Hürrem Sultan’ın telkinleriyle Şehzade Mustafa’nın babası tarafından verilen emir ile boğdurulmasından sonra bir de annesi Mâh-ı Devrân hatun saray dışına çıkartılınca Yahyâ Efendi, Kanûnî Sultan Süleyman ile olan yakınlığına güvenerek, Mâh-ı Devrân Gülbahar Hatun’u tekrar saraya alması, şefkat ve merhamet etmesi isteğinde bulunan bir mektup yazar. Bu isteğine olumlu yanıt alamayan Yahyâ Efendi bütün resmî görevlerini terk eder. Medresedeki görevinden ise 1553 yılında azlolunur ve günlük elli akçe ile emekli edilince de kendi isteği ile Beşiktaş’ta kendi mülkü olan bağında inzivaya çekilir.
Kanûnî’nin, malûm TV dizisi sayesinde herkesin ismini öğrendiği eşi Hürrem’in 1558’deki vefatı sonrasındaki ömrünü, son 8 yıllık hayatını dervişâne bir sâdelikle yaşayarak geçirdiği rivayet edilir. Bu dönemde Kanûnî ile bir Kadirî-Nakşî dervişi olan Beşiktaşlı Yahyâ Efendi arasında bir şeyh-mürid ilişkisi yaşayıp yaşamadığı meçhuldür. Bazı kaynaklara göre üveysi bir mürşid olan Yahyâ Efendi’ye intisâb ile seyr ü sülûk yapan Sultan Süleyman sufiyâne şiirler de kaleme almıştır. Manevi müşahadelere göre Beşiktaşlı Yahyâ Efendi’nin Kanûnî ile baş başa sohbete çekilerek kendisine “Lafzâ-i Celâl” zikrini tarif ettiği oda, bugünkü Yahyâ Efendi dergâhında mescid giriş kapısının sol yanındaki kapı ile girilen koridorun sonundaki odadır. Bu oda ile ilgili bir diğer rivayet Yahyâ Efendi ile Hızır a.s. sohbetlerinin de burada yapıldığı hakkında olup günümüze kadar ulaşmıştır.
‘Muhteşem Yüzyıl’ın Âkıbeti
İlk iki bölümünün içerik analizine göre gösterim süresinin %90’ı “kadın” ve “harem” sahneleri ile doldurulan malûm TV dizisinin sonraki bölümlerinde senarist Meral Okay ile tarih danışmanı Erhan Afyoncu bir şekilde Yahyâ Efendi’yi de kamera önüne, sahneye çıkarırlar mı?, yahut, “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin ömrü ne kadar sürecektir?; bilemem. Fakat bildiğim bir şey var ki, onlar ne uydururlarsa uydursunlar, ne yaparlarsa yapsınlar, bu millet Kanûnî gibi Osmanlı sultanlarını hataları ile birlikte âdetâ bir evliyâ olarak sevmeğe devam edecektir.
Beşiktaş’taki dergâhındaki türbesini her gün yüzlerce ziyaretçinin himmet dilekleri ile ziyaret ettiği Yahyâ Efendi, maneviyat dünyasındaki icraatını yapmağa devam edecek; üveysiyyet yolu ile halen de sürdürdüğü irşadı ise -Allahu a’lem- kıyamet sabahına dek sürecek…

1 yorum:

servis dedi ki...

Bloğunuzda güzel ve iyi paylaşımlarınız var iceblue design firması olarak yorumlarınızın devamını bekleriz.

Yorum Gönder